Ağustos, 2011 için arşiv

Tanrı

Yayınlandı: 15 Ağustos 2011 aylakmaymun tarafından PAYLAŞMADILAR içinde

Yeryüzüne gönderildiğinde yalnız olduğunu düşündün. Gökyüzünden gördüğün yaşamların varlığı senin yeryüzünde yalnız olamayacağına bile inandıramadı. Sen şişmiş egonla karşına çıkan herşeyi senden veya senden değil diyerek kategorize ettiğin andan itibaren yarattıklarımı ya çok sevdin ya da nefret ettin.

Sevmek ve nefret etmek hayatta kalabilmen için bahşedilmişti sana oysaki. Sevmenin nefret etmekten sadece bir adım ötede olduğunu göstermek için senin karşına binlerce başka türdeşini çıkardım. Çünkü zaten diğer yaşamları, diğer organizmaları anlayabilmek için herhangi bir çabaya girmedin bile.  Türdeşlerinle yaşadıkların da kabul edilebilir cinsten olmadı hiç. Hem sevdin hem de nefret ettin. Hatta yeri geldi aynı insanda her ikisini de hissedebildin.

Kafanın karışık olması sana bahşedilen birşey değildi. Gökyüzünden sana gönderilen her ne varsa senin için karıştırılması gereken düzgün ve önemli şeylerdi. Üzüldün ama gerçekte iç güdülerine hiç sormadın neden üzüldüğünü. Birşeyi kaybettiğinde gidene mi, kaybolana mı yoksa kendine mi üzüldüğünü hiçbir zaman belirlemedin. Hatta hepsinin bir yerde karmakarışık durabileceğine inandın. Öyle ki bana inancından çok daha fazlaydı.

Herşeyin bir dengede olduğunu düşündün. Oysa ki ben herşeyi varolan dengeyi bozsun diye yarattım. Dengesiz bir dünyanın içinde kendine dengeli bir dünya kurmaya çalıştıkça kendini yok edeceğini bile düşünerek bu yoldan zerre kadar dışarı çıkmadın. Şimdi arkana dönüp baktığında tekerrür ettiğini düşündüğün herşeyin aslında senin o aptal bakış açında gizli olduğunu hiç göremedin. Tarihini yaratırken gerçekleştirdiğin tüm eylemleri medeniyetinin başlangıcından bu yana hemen aynı şeylerin biçim değiştirmiş olduğunu veya içeriğinin değiştiğini iddia ettin. Oysaki sana ve türdeşlerine bahşedilen akıl ancak kendi dünyasından yola çıkarak diğer herşeyi anlamlandırabilirdi. Bin sene önce yaşamış tüdeşinin yaşadığı aşkla seninkini bir mi zannediyorsun?

Mesela tüm duygularının birbirine girdiği, içeri girmekten korktuğun karanlık bir mağarada, görmek istemeyeceğin şeylere hıncahınç merak dolu bir heyecanla yönelmek gibi saçma şeyler de yaptın. Kendini hergün yeniden yaratırken tarihte olan hiçbirşeyin gerçekte bir daha gerçekleşmediğini kavrayacak dünya görüşünü hiçbir zaman edinmedin.

Oysaki sana ben bir çift göz, bir çift el, bir çift ayak ve tüm bunları yönetecek bir akıl vermiş olmama rağmen, etrafındaki herşeyi algılayabileceğin bir bedene seni sıkıştırmış olmama rağmen sen bu sıkışmışlığı kullanmak yerine bunu diğer türdeşlerini sıkıştırmak için kullandın. Sana yasak denilen şeyleri yapmaya başlayarak hem bedenine hem de kendine ihanet ettin. İhanetin bana olan itaatsizlığin değildi. İhanetin kendi yarattığın düzene oldu herzaman.

Varoluşunu olumlayacak herşeye gözün kapalı sarıldın. Fakat birkez olsun olumladığın şeylerin yine kedin tarafından yaratıldığını görmedin. Mesela sevdiğin türdeşini yaratırken biz onlarca farklı şekillerde vuku bulacak olaylar zinciri ördük yaşam alanına. Fakat sen kendi yaşam alanında gördüğün ve yorumladığın şeyleri kullanarak sevdin. İşte anlamadığın da buydu. Aslında anlamak istemedin. Sevdin çünkü kendini sevmen gerekiyordu. Sevdin çünkü kendi varoluşunu olumlaman gerekiyordu.

Neyse ki senin bu bencil davranışını olumsuzlayacak türden iradeyi yaratmamız ve diğer tüm türdeşlerine bahşetmiş olmamız seni terbiye eden en büyük unsurlardan biri oldu. Egonla yaptığın her anlaşma başka birisinin egosunu ezmeye, başka türdeşini alt etmeye veya en azından onunla eşdeğer bir  konum yaratmaya yönelikti. En basitinden eşit olmayı istedin.

Eşitsizliğin neyine inanmadın? Eşitsiz olduğunu söylediğimiz şeylerin adil olmadığını söylediğimizi veya sana bahşetiğimiz bir inanç olduğunu nereden çıkardın. Eşitsizliği biz senin dünyanda hiç varetmedik. Aynı şekilde eşit olmayı da.

Sefil aklında giriştiğin mukayeselerde eşit olmanın aynı kuralların geçerli olduğu bir sistemde mümkün olabileceğini düşündün. Gerçekte Avusturya’daki Aborijinlerle Amerikadaki Kızılderelilerin eşit olduğunu nereden çıkardın? Aklından geçenleri okuyabiliyor olmam senin bu kararları neden verdiğini biliyor olmam anlamına gelmiyor maalesef. Sen sana bahşedilen duygularını yine sana bahşedilen akılla harmanladıkça eşitlik rüyasını yaşamaya devam ettin. Oysaki kabul etmen gereken tek şey her türün, her ırkın kendi kuralları olduğuydu. Sen kabul etmedin.

Birkez daha kendi varlığını kutsadığın bu durum karşısında yine kutsanmış ilkeler, dinler, ideolojiler yarattın. Her eşitlik veya eşitsizlik kendi kurallarınla tanımlandı. Oysaki yoktular. Senin içinde bulunduğun dünyadaki her canlının kendi kuralları varken sen bencil kurallarını tüm dünyaya hakim kılmaya çalıştın. Gündelik yaşantında bunu diğer türdeşlerine de yapmıyor musun zaten?

Gelelim bana. Sana yapmamanı söylediğim herşey sana yasak olduğunu söylediğim herşey, bana itaat etmeni gerektirecek herşey kendimden sana bahşettiğim ufacık iradeyi sınamak içindi. İrademin büyüklüğü evrenin varlığına meydan okuyacak küçük zihinlerin anlamayacağı kadar güçlüydü. Fakat birtek soru vardı cevabını yaratıcın olmama rağmen bilemediğim. İrademin sınırı var mıydı? Dahası iradem kendisi için bir sınır mıydı?

Bunu sana şu şekilde anlatabilirim. Senin aklının almayacağı büyüklükte bir dünya yaratabilirdim. Ama gerçekte yaratmamı engelleyecek yine kendimdi. Peki yaratabiliyorken yaratmamı engelleyecek yine kendimin olduğu fikri de nereden geliyordu?

Bana meydan okuyabilecek yine bendim. Ben de seni yarattım. İrademin küçük zerreleri senin bedenine girdiğinde sen ona meydan okudun. Tıpkı benim benimkine meydan okuduğum gibi.

Şöyle düşünelim; senin için aşk kendi küçük dünyanda görmek istediğin en büyük şey ve en belirsiz şeydi. İçinde inanmak istediklerin, kendinde sevdiklerin, gerçekleştirmek isteyip gerçekleştiremediklerin, öğrendiklerin, çoğunlukla unuttukların, seni yetiştirenlerin sende bıraktığı izler vardı. Sense hayatta iz bırakmanın tek yolunu bu olarak gördüğün andan itibaren sana bahşettiğim iradeni, hayatta belirleyemediğin herşeyi biryere koyarak ve ona aşık olarak kullandın. İraden egonu varetmek ve egolarını varetmek isteyen diğer türdeşlerinle bu uğurda savaşarak güçlendi, birikti, büyüdü. İrade senin için kendini sevebilmek için yapman gerekenlere enerji yaratan birşey olarak varoldu.

Ve benim bile meydan okuduğum şeyi sen hayatta kalmak için kullandın. Yaratıcın olarak ben senin sayende yaratıcılığımın resmini çizebildim.

Anladım ki bir son varsa irade sonsuzluğu hedefliyor. Bir ilk varsa irade ezeli hedefliyor. Bir aşk varsa irade onun için herşeyi hedefliyor çünkü onun içinde seni ve onun herşeyinden birşeyler var.

Ve benim iradem olsun istedi.

Gökdağ GÖKTEPE