Mesajlar Etiketlendi ‘atlantis’

Bugün size “ŞAŞIRMADILAR” köşesinde tanıtacağımız efsane, bir adam hakkında, ama öyle bir adam ki; nasıl ortaya çıktığı, kim olduğu bilinmeyen, ölümsüz olduğunu iddia eden, bütün Avrupa saraylarında tanınıp el üstünde tutulmuş, dünyada gezmediği ülke kalmamış, dehadan şarlatana kadar geniş bir sıfat yelpazesine sahip, simyacı, milyarder, maceracı, mucit, müzisyen – ki hatta Çaykovski’nin onun bestelerini çaldığı öne sürülecek kadar başarılı bir besteci – ve kimilerine göre materyalizm, emprisizm ve “bilgi güçtür” felsefesinin öncüsü Francis Bacon’ın ta kendisi.

stgermainKont Saint Germain, tabii bu sadece kendine taktığı ismi, ilk defa 1710 yılında Venedik’te görüldü. Daha sonra Fransız Sefiresi Madam de Gergy onu 45 yaşlarında bir adam olarak tanımıştı ve 50 yıl sonra Paris’te karşılaştıklarında sanki hiç yaşlanmamış olduğunu görünce şaşırmıştı. Madam de Gergy’e göre yaşlanmamasının sırrı kendi hazırladığı bitkisel bir iksirdi, hatta ilk karşılaşmalarında kendisine de ondan vermişti. Bundan daha önce de 1867 yılında Jenning’in “Rosicrucians – Gül Haç, Ayinleri ve Gizemleri” kitabında Kont Saint Germain’e çok benzeyen, Sinyor Gualdi isminde birinden söz edilmektedir. Hatta bundan da önce 1670 yılında, 1624 yılında Sör Francis Bacon adıyla ölümünden tam 46 sene sonra, Abbe Monfaucon de Villars’a gül haçları anlatan Bacon tarafından kaleme alınmış bazı notlar verilmişti, Bacon’ın kendine has yazı stilini taklit etmek çok zor olduğundan, belki de bu kişi Bacon’ın kendisiydi, Kont Saint Germain de, tam 300 sene boyunca, daha önce farklı isimler kullandığını, bunlardan birinin de Francis Bacon olduğunu ima etmişti. Üstü kapalı bir biçimde, Tudor ailesine mensup olduğunu, evlatlık verildiğini ve aslında İngiltere tahtının gerçek varisi olduğunu konuşmalarında anlatıyordu, ki bu sözler E. M. Butter’ın Kont hakkında yazdığı “Magi Efsanesi” adlı kitabına şu şekilde yansıyor:

“Böyle dikkat çekici bir şahsiyetin tanınmaktan kaçması bir meydan okumadır. Çağdaş bilgilerle bile ulaşılamayan bir kimlik aslında hükümsüz demektir. St. Germain, Rakoczy olduğunu söylediğinde de bu doğa kuralından yararlanmıştır. Gün doğmadan önce gizemini derinleştirdi. Çocukluğunu alevli renklerle tasvir diyor. Kendini inanılmaz bir manzara içinde betimliyor. Çok güzel bir havada şahane bahçelerde dolaştığını, Fas’ta Granada krallığının tek gerçek varisiymiş gibi anlatıyor. Kont St. Germain, öğretmenine çıktığı bir gezide başındaki taçla bir daha hiç göremeyeceği annesini son kez gördüğünü ve elinde bir bilezik olduğunu anlatmıştı. Kanıtlamak için de annesinin giysisinden bir parça getirmişti… Genç yaşında Avrupa’nın büyük kısmını dolaşmıştı, Hindistan’da, İran’da, Türkiye’de, Japonya’da ve Çin’de bulunduğunu iddia etmişti. Gezilerinin adını vermediği bir yazar tarafından kaleme alındığını da söylüyordu. Ona inanmıyoruz ama gerçekten bu ülkeler hakkında öyle detaylar anlatıyor ki, herkes şaşırıyor. Onun güçlü ve etkili bir lider olduğuna inanılıyor. Çünkü, birçok farklı örgüt kurmuş, Bouillon Dükü’ne Paris’te iki yüzü aşkın insanın Dük’ün başkanlığında bir grupta toplanacağını söyledi. Paris’te 1785’te yapılacak Mason Konferansı’na da katılacağını söyledi. Ama bu ölümünden bir yıl sonraydı ve Kont toplantıya geldi”

st_germain1757 yılında Fransa’da iken Madam de Pompadour ile kurduğu yakın dostluk sayesinde, dönemin kralı XV. Louis’nin sarayına kabul edildi ve yine bu dostluk sayesinde kraliyet erkanında itibarı tamdı. İnandırıcılığı, karizması ve insanları etkileme yeteneğiyle zaferler kazanıyordu. XV. Louis’in kırılmış elmaslarından birini, bozmadan eskisinden üç kat daha değerli bir elmasa dönüştürdü. Bir büyücü, hatta önceki kişiliklerinden birinin de Kral Arthur efsanelerinde geçen Merlin, olduğu söyleniyordu. Bu iddialar kanıtlanamasa da, XV. Louis’in kurduğu özel laboratuvarda Kont Saint Germain’in sırrını çözmek için zamanının çoğunu harcadığı anlatılır. 1761 yılında Avusturya – Almanya arasındaki barışın sağlanması adına büyük başarılara imza attı. 1764 yılında Çariçe Katharina’nın yakın çevresinde yer alıyordu. Büyük düşünür Voltaire bile arkadaşı Frederick’e yazdığı mektupta, onun hakkında şöyle demiştir; “Her şeyi bilen ve hiç ölmeyen biri”.

Madam D’Adhemar onun 1789’da Paris’te olduğunu iddia ediyordu. Bu tarih onun öldüğü zannedilen tarihten 5 yıl sonrasıydı. Madam D’Adhemar, “Marie Antoinette’in Anıları” adlı kitabında Kont Saint Germain’i şöyle tarif ediyor:

“Herşey 1743 yılında çok zengin ve inanılmaz mücevherlere sahip bir yabancının Versailles’e geldiği dedikodusuyla başladı. Nereden geldiğini kimse bilmiyordu. Görünüşü titiz ve şıktı. Elleri nazik ve zarif, ayakları biçimliydi. Biçimli bacaklarını herzaman şık çoraplar süslüyordu. Giysileri daima vücuduna oturuyor ve uyum gösteriyordu. Gülümserken dişlerinin berraklığı ve pırıltısı dikkat çekiyordu, yanağında şirin bir gamze vardı. Siyah saçları iyi kesimliydi. Ve o harika gözler… Hiç onunki gibi gözlere rastlamamıştım… 45 yaşlarında gözüküyordu. Her zaman Kraliyetin gözdesi oldu ve Kraliyetin ona karşı sınırsız hoşgörüsü 1768’de başlamıştı.”

Kont Saint Germain, ayrıca Cooper Oakley’nin biyografisinde benzer görünüşte tanımlanmış:

St. Germain bir medyum kadar hassas bir ruha ve kibar davranışlara sahipti. Görünüşü güzeldi, cildi esmer, saçları siyahtı. Yüz hatları asildi, zekasını ve dehasını gösteren bir ifadesi vardı. Sadece büyük ve önemli insanlara özgü bir edası vardı, giysileri basit ama şıktı. Lüksü çok sayıda elmaslardan ibaretti. Bunlar iyi gizlenmişlerdi fakat her parmağına yüzük takardı. Saati elmaslarla çevriliydi. Bir akşam güzel ayakkabı tokaları takmıştı. Değerli taş uzmanı von Contaut’un dediğine göre tokaların üzerindeki taşların değeri 200.000 frank kadardı. Piyanoda her şarkıyı çalabilmesi bir yana, en zor konçertoları bile değişik enstrümanlarla çalabiliyordu, özellikle yorumlarından etkilenenler sayısızdı. İnanılmaz güzellikte yağlıboya resimler yapıyordu. Resimlerini çekici kılan kendi keşfettiği bir boya türüydü ve bu bir sırdı. Vanloo bu resimlerdeki renklerden çok etkilenmişti ve bir çok kere bu sırrı onunla paylaşması için rica etmişti. Ama sır hiçbir zaman açığa çıkmadı. Aslında mucizelerin kaynağı engin kimya ve fizik bilgisiydi. Her zaman sağlıklıydı ve bunun nedeni gizemli bilgilerdi. Üstelik bir insana nasip olabilecek yaşam süresinin çok üzerine çıkması yine bu bilgilerin hikmetiydi.”

Bunlar yetmiyormuş gibi, bir çok insan Kont Saint Germain’i 19 ve 20. Yüzyıllar´da gördüğünü de belirtiyordu. Avrupa soylularının çok yakından tanıdığı bir kişiydi ve çeşitli ülkelerdeki önemli insanların arkadaşıydı. Büyük Frederick, Voltaire, Madam de Pompadour, Jean Jacques Rousseau ve Chatham onun arkadaşlarıydılar. Hepsini şahsen tanıyordu ve hepsi ondan söz ettiler ve adamın gizemini merak ediyorlardı.

st_germain_others

Kuthumi - El Morya - Saint Germain - Madam Blavatsky

Halen Madam Blavatsky’nin kurucularından olduğu Teosofistler tarafından, maalesef her efsanede olduğu gibi hemen tanrısal özellikler katıp bir kült haline çevirerek nemalanmak isteyen çıkarcılar var, Usta R olarak anılan ve ölmediğine inanılan Kont Saint Germain’in 2025 yılından sonraki bir tarihte tekrar ortaya çıkacağı söylenmekte, merak edenler aşağıdaki linklerden onu görenler ve daha önceki sayısız kimliklerini öğrenebilirler – ki daha önce kullandığı iddia edilen isimler hiç de yabana atılacak gibi değiller, bunlardan bir kaçıyla şaşkınlığınızı daha da artırayım: Platon, Saint Joseph, Merlin, Roger Bacon, Kristof Kolomb, Francis Bacon, tabii çoğu efsanede olduğu gibi kökeni Atlantis’e kadar uzanıyor, çünkü Kont Saint Germain’nin ilk ortaya çıkması bundan 70000 yıl önceye, insanlığın altın çağında Sahara Çölü’nde kurulmuş bir Atlantis kolonisindeki lider rolüyle başlıyor, ayrıca 13000 yıl önce de şu anki Küba’da Arınma Tapınağı’nda Lord Zadkiel’e yüksek rahip olarak hizmet etmiş.

Kim bilir belki de gerçekten o dönemde teknolojik olarak günümüzden bile daha gelişmiş Atlantis vardı, Kont Saint Germain ve onun gibi ölümsüzler aslında o dönemde yapılmış, daha sonra işlevini yitirmiş androidlerdi ya da belki de halen görevlerine devam ediyorlar, belki de Francis Bacon’ın “Yeni Atlantis” kitabında olduğu gibi; aydınlanma, onur ve görkemli ruhun egemen olduğu ütopik bir dünyanın hayaliyle geçmişlerine olan özlemlerini dile getiriyorlar ya da yine belki de kendi gizemli öyküleri ve hayallerinin ışığıyla bize insan ruhunun sınırsızlığı ve çeşitliliğini hatırlatıyorlar…

MERAK EDENLER İÇİN İLGİLİ LİNKLER:

http://en.wikipedia.org/wiki/Count_of_St_Germain

http://smyrnaworld.azbuz.com/readArticle.jsp?objectID=5000000000445391

http://paranormal.about.com/library/weekly/aa010603a.htm

logoramthajpg“What the bleep do we know?” (Ne biliyoruz ki?) adlı filmde geçen, suya yönlendirdiğimiz düşüncelerin, donmuş suyun kristallerine etkisi hakkında “ŞAŞIRMADILAR” köşemize yazı yazmayı düşünüyorduk. Bu konuda araştırma yapmaya başladığımızda, aslında filmin RAMTHA’NIN AYDINLANMA OKULU isimli bir oluşumun öğrencileri tarafından finanse edildiği ve çekildiğini öğrendik. Konu hakkında daha derinlere indikçe Ramtha ve ona kanal görevi yapan medyum JZ Knight hakkında çok daha şaşırtıcı şeyler bulduk ve yazımızı, direkt 1977’lerde doğan, üyeleri arasında Salma Hayek, Shirley MacLaine, Linda Evans gibi bir çok ünlünün de bulunduğu okul hakkında yazmaya karar verdik.

 

Pozitif düşünce ile içinde bulunduğumuz evreni şekillendirebildiğimiz düşüncesine dayalı New Age dinlerin, her ne kadar onlar kendini okul olarak tanımlayıp din veya kült olduklarını kabul etmiyorlarsa da, en tanınanlarından biri olan Ramtha’nın hikayesi şöyle başlıyor:

 

ramtha2Judy Zebra Knight (gerçek ismiyle Judith Darlene Hampton), 7 Şubat 1977 tarihinde Washington’ın Tacoma şehrindeki karavan evlerinin mutfağında, kocasıyla beraber yemek hazırlarken; önlerinde Ramtha (Aydınlanmış Olan) isimli bir varlık beliriyor. JZ Knight’ın anlattığına göre Ramtha; bundan 35000 yıl önce, Atlantislilerle savaşmış olan Lemuryalı bir savaş kahramanı, hatta kendisi bilinen dünyanın üçte ikisinde hakimiyet kurmuş, 2.5 milyon askerlik bir orduya hükmeden bir lider. Yine Knight’e göre ordusuna ihanete uğrayıp nerdeyse öldürülene kadar 10 sene boyunca kıtalar arasında liderlik yapmış. Daha sonra Ramtha, 7 yıl boyunca kendini insanlardan izole edip doğa ve dünyayı gözlemlemeye başlamış. Öngörü, vücut dışı deneyimler gibi bir çok konuda ustalaşmış, ta ki 70’li yaşlarına geldiğinde Indus nehrine ordusuyla sefere çıkana kadar. Burada Ramtha, ordusuna 120 gün içinde bildiklerini öğretip, onların önünde yükseliyor, ki daha önce de ruhen diğer gezegenlere kadar yolculuk yapmış olsa da, bu kez bedeniyle tamamen enerji formuna dönüşüyor. Askerlerine de tekrar öğretmek için geri döneceğini söylüyor bir gün.

 

Aslında Ramtha’nın hikayesini biraz uzattım, ama benim gibi zamanında “Atlantis”, günümüzde de “Martin Mystere” ismiyle yayınlanan çizgi roman serisinin hayranıysanız eğer veya en azından biraz fikir sahibiyseniz; JZ Knight’ın aracılığıyla konuşan Ramtha’nın kendini, 35000 yıl önce şu anda günümüzden bile daha yüksek bir teknolojik seviyeye ulaştığı öne sürülen Atlantis ve Mu uygarlıkları hakkındaki sözleri ilginizi çekecektir. Her ne kadar JZ Knight’ın bir şarlatan veya en masumane şekliyle deli olduğunu düşünsem, bu efsaneleri ve doğu felsefelerini kendi çıkarları için kullandığı ve modern bilimi çarpıttığı için cinlerimi tepeme çıkarmış olsa, hayatta tutunacak bir şeyi olmadığını sanan insanların boşluğundan faydalansa da – ki bunu yeni bir şey söyleyerek yapmıyor – , yine de çok zekice kurduğu bu oluşumun ve yarattığı hikayelerin hakkını vermek adına, bir bilim kurgu hikayenin tadını çıkarmanız için Ramtha’nın ağzından (!) size onu tanıtıyorum:

 

mu_htm3

 

“… Ben Hindu halkının büyük Ram’ıyım, çünkü bir erkeğin sperminden ve bir kadının rahminden doğup da bu dünyadan yükselen ilk insanım. Ben nasıl yükseleceğimi herhangi bir insan öğretileriyle değil, her şeyde bulunan Tanrı’yı doğal biçimde anlayarak öğrendim… Ben dünyanın tanıdığı ilk fatihim. 63 yıl süren bir askeri seferle bilinen dünyanın dörtte üçünü fethettim, ama en büyük fethim kendimi fethetmek, kendi varoluşumla uzlaşmak oldu… 2 milyonu aşkın insandan oluşan halkım Lemuryalıların, İyonyalıların – ki daha sonra oraya Makedonya denildi – ve Atlantis dediğiniz Atlatia’dan kaçan kabile halkının bir karışımıydı. Şimdiki Hindistan, Tibet, Nepal ve Güney Moğolistan’ın nüfusunu oluşturanlar benim halkımın soyundan gelir… Atlantislilerin bilimi sizin şu anki biliminizden ileriydi. Atlantisliler ışık prensiplerini anlamaya ve kullanmaya başlamışlardı. Işığı lazerlerle saf enerjiye dönüştürmeyi biliyorlardı. Işıkla yolculuk eden uzay gemileri bile vardı… Atlantisliler teknolojiye duydukları ilgiden dolayı akla ve zekaya tapıyorlardı. Böylece aklı bilim onların dini haline gelmişti. Lemuryalılar ise farklıydı, toplumsal sistemleri düşünce yoluyla iletişim kurmaya dayanıyordu… Onlar ayın, yıldızların çok ötesine tapıyorlardı, bilinmeyen tanrı dedikleri bir güçtü, bu yüzden Atlantisliler atalarımı hor görüyorlardı…Rüzgar benim için en büyük öz olmuştu, o sürekliydi, özgürce hareket edebiliyordu, her şeyi kapsayabiliyordu, ne sınırları ne şekli vardı, maceraperestti, bu yüzden tanrının özüne ne çok benzeyendi ve rüzgar insanı asla yargılamaz, insanı asla terk etmez, çağırırsanız size sevgiyle gelecektir. Böylece rüzgar olmak istedim… Ben kendimi büyük ve görkemli bir şeye uyulmadığımda, kendimi sevmeyi öğrendim. İnsan her ne olduğunu düşünüyorsa o olacaktır, çünkü insan maskesinin altında saklı olan TANRI’dır.”

 

ramtha-02JZ Knight, ilk olarak 1985 yılında “Merv Griffin Show”da gözükünce dikkat çekti, daha sonra 1987’de otobiyografik kitabı “State Of Mind”ı yazdı. Time dergisinde bile hakkında yazı çıkan JZ Knight, halen kurduğu Ramtha’nın Aydınlanma Okulu’yla insanlara pozitif düşünce, kuantum ve metafizik konularında – her ne kadar bana ve saygın bilim insanlarına göre kuantum mekaniği, fizik, nöroloji gibi bir çok alandaki eksik, bilinmeyen açıklardan yararlanıp bunları çarpıtsa da – öğretim olanağı sağlıyor. Mezun olan öğrencilerine de; mezun olduklarında inanılmaz paralar bağışlayarak destek oluyor. Tabii bu paranın kaynağı nerden geliyor diyecek olursanız, JZ Knight’ın bir seminerine katılmanın bedelinin 1000 $ olduğunu söylemek, JZK Inc. Adında multi-milyonluk bir şirketi olduğundan bahsetmek veya en azından JZK yayıncılıkla kitap ve DVD’lerini basıp  sattığını, öğrencilerinin finanse ettiği “What The Bleep Do We Know?” isimli bağımsız yapımın, 10 milyon $’ın üstünde gişe yaptığını söylemek yeterli olacaktır. Ayrıca JZ Knight,  mahkeme kararıyla şu anda Ramtha’nın bütün yasal telif haklarına sahip ve JZ Knight dışında kimse artık Ramtha ile bağlantı kurduğunu söyleyemiyor, bu da şaka gibi gelse de, Avusturyalı bir kadının Ramtha ile bağlantı kurduğunu açıklaması sonrasında mahkeme tarafından verilmiş bir karar: Ramtha, JZ Knight’ın markasıdır.

 

Bir diğer enteresan dava ise, Ramtha’yı ilk olarak birlikte gördüğü, hatta Ramtha’nın gözünde ruh ikisi olan, eski kocası Jeff Knight’la ilgili. Jeff Knight, JZ Knight ile evliyken başka bir adamla girdiği cinsel ilişki sonucu HIV kapıyor, karısı yani JZ Knight’ın Ramtha seni iyileştirebilir tavsiyelerine uyarak, modern tıbbi tedaviyi erteliyor. Daha sonra boşandıktan sonra 1992-95 yılları arasında ömründen kaybolan yılların hesabını sormaya karar veriyor, davayı kazanamıyor, zaten davanın sonunu görecek kadar da yaşamıyor. Bu tip vakalar bir çok yerde karşımıza çıkıyor araştırdıkça, eski ustalardan (okulda her öğrenci ustadır) bazıları bütün disiplinlerine uydukları, yaşam tarzlarını değiştirdikleri halde yaşlanmalarının yavaşlamadığı – ki JZ Knight 250 yıl yaşayabileceğini söylüyor insanların eğer öğretileri benimser ve uygularlarsa – ve modern tıbbı reddettikleri için çeşitli sağlık problemleri çektiklerini söylüyorlar.

 

poster2004 tarihinde gösterime giren ve sayısız ödül kazanan bağımsız sinema filmi “What The Bleep Do We Know?”a geçecek olursak; saygın bilim adamları tarafından filmde geçenler veya fikirler hakkında ağır bombardımana tutulduğunu görebiliriz. Filmdeki bilim adamlarının çoğu zaten JZ Knight’ın öğrencileri, olmayan tek bilim adamı – ki araştırırsanız içlerinde en saygını olduğunu gösreceksiniz – Columbia Üniversitesi profesörlerinden David Albert, filmde söylediği her şeyin yanlış aktarıldığını şu cümleleriyle belirtiyor: “Beni 4 saat boyunca filme çektiler. Açıkçası, onlar pozitif düşünceyle etrafımızdaki dünyanın yapısını değiştirebileceğimize inanıyorlardı. Uzun bir süreyi onlara bunun neden doğru olmadığını açıklamakla harcadım, önemli detaylara girerek. Ama filmde bütün görüşlerim 180 derece döndürülmüştü.”

 

1946 Roswell, New Mexico doğumlu (Tanıdık geldi değil mi? Meşhur UFO’nun düştüğü, 51. Bölge’nin olduğu yer), çocukluğunda erkekler tarafından istismar edildiği ve zor bir çocukluk dönemi geçirdiği bilinen JZ Knight hakkında düşünmek ve yorumlamak size kalmış. Her ne kadar bazı düşünceleri güzel görünse ve mantıklı gelse de – ki  hangi insanları çekmeye çalışan kuruluş da değil – ne Ramtha’yı, ne de JZ Knight’ı inandırıcı bulmamakla beraber, kendinizi iyileştirebilirsiniz, daha uzun süre genç kalabilirsiniz diyen bir kadında bu kadar estetik ameliyat olmasına rağmen hala onun öğretmenliğinden faydalanmak isteyen insanların olabilmesini gerçekten trajikomik buluyorum, ki aynı düşünce yapısının çarpıtılmamış hali doğu felsefelerinde, tasavvufta, Müslümanlıkta ve hatta Kumran’da bulunan en eski İncil yazmalarında bulunmasına rağmen…

 

Bu yazmalar ve yazarları günümüzdeki incilin şekillendirildiği İznik Konsülü’nde katledilen Aryanlar, bulunduktan sonra Vatikan tarafından reddedilmesi ve saklanması da belki daha sonraki bir “ŞAŞIRMADILAR” konusu olabilir, tabii en kısa zamanda Atlantis ve Mu kıtaları, o zaman bu kıtaların parçası olan şu anki yerler, diğer efsaneler hakkında da bir yazı yazmayı düşünüyoruz. Bundan sonra yazmayı düşündüğümüz “ŞAŞIRMADILAR” yazısı da büyük ihtimalle, eski hayatlarının birinde Atlantis’in ilk kralı olduğunu iddia eden, nerden geldiği bilinmeyen ve ölümsüz olduğunu iddia eden Saint Germain Kontu hakkında olacak.

MERAK EDENLER İÇİN FAYDALI LİNKLER:

 

http://en.wikipedia.org/wiki/J._Z._Knight

 

 

http://www.rickross.com/reference/ramtha/ramtha15.html

 

 

http://skepdic.com/ramtha.html